Evrenin nasıl oluştuğu, enerjisini nereden aldığı ve sahip olduğu dengeyi milyarlarca yıldır nasıl koruyabildiği; insanlık tarihi boyunca merak edildi. Bu üç sorunun cevabını yüzyıllar boyu arayan kadim uygarlıklar, birçok kuram geliştirdi ve bu kuramların bazıları zaman içerisinde değişimlere uğrayarak bugünlere kadar ulaştı. Yin Yang da bunlardan biri. Kökenlerinin MÖ 3000’li yıllardan bile daha eskiye dayandığı düşünülen bu felsefeyi, ters bir “S” harfinin ayırdığı siyah-beyaz renklerdeki sembolünden tanıyoruz.
Genellikle “Her kötülüğün içinde bir iyilik, her iyiliğin içinde bir kötülük vardır.” cümlesiyle açıklanan Yin Yang felsefesi, aslında içerisinde çok daha derin anlamlar barındırıyor ve evrendeki her şey, Yin Yang kuramı ile açıklanabiliyor.
Yin Yang’ın Anlamı Nedir?
5000 yıldan daha uzun süredir var olan kuramdaki “Yin” ve “Yang” kavramları, evrendeki her değerin iki farklı kutbunu karşılıyor. Daha çok iyi-kötü, siyah-beyaz örnekleriyle açıklanan felsefe; varlık-yokluk, zengin-fakir, yaşam-ölüm, uzun-kısa gibi tüm zıt değerler üzerinden yaşamımıza tezahür edebilir.
Yin; kutupların dişil, pasif, siyah, karanlık, soğuk tarafını temsil eder. Yang ise diğer kutuptaki eril, aktif, beyaz, aydınlık ve sıcağın karşılığı. Yin ve Yang kuramı; bize bir kutbun, ancak diğeriyle bir aradayken anlamlı olabileceğini söyler.
Çünkü bu kutuplar, birbirlerini iterken aynı zamanda çeker ve eşsiz bir denge içerisindeki dönüşümle anlam kazanırlar. Ölüm artık söz konusu olmadığında yaşam da anlamını yitirir veya yaşamın içerisinde barındırdığı derin anlamları kaybettiğimizde ölüm bizim için artık sıradanlaşır.
Ölüm ve yaşam arasındaki kusursuz denge, canlılığın devamını sağlar. Her gelecek, bir geçmişin varlığına mecburdur; her geçmiş de sadece bir gelecekte var olabilir.
Yin ve Yang kuramı; iki zıt kavramın, aralarındaki çatışma sayesinde birbirlerini tamamladığı fikrini de savunur ancak iki kavramdan hangisinin Yin ya da Yang olacağı tamamen o andaki çatışmaya bağlı. Yin ya da Yang’dan biri, diğerinden üstün olamaz. Birinin değeri arttıkça diğeri azalarak evrendeki dengeyi korur. Yang’ın pozitifliği daha çekici gelirken Yin hoş karşılanmayabilir ama unutmamalıyız ki boşluk olmazsa varlığın işlevselliği de mümkün olamaz. İnsanların hareket kabiliyetleri, bitkilerin bir tohumdan kocaman ağaçlara dönüşmesi gibi pek çok şey boşlukta gerçekleşir. Hatta daha basit bir örnekle bardaktaki boşluk olmasa bardağı kullanamazdık ve varlığı işlevini yitirirdi. Tabii evrenin de boşlukta oluştuğu gerçeği var bir de. Yin ve Yang, evrenin var oluşunu da zıtlık arasındaki çatışmayla açıklıyor. Bu konuya değinebilmek için Yin Yang felsefesine biraz daha yaklaşalım.

Yin Yang Felsefesi ve İlkeleri Bize Ne Anlatır?
Yin Yang felsefesi, Çin kültürünün önemli bir parçası. MÖ 12. yüzyılda kurulan Zhou Hanedanlığı’nın zayıflayıp küçük devletlere bölündüğü ve bu devletlerin savaşmaya başladığı dönemde Çin’de ortaya çıkan kaos ortamı, insanları felsefeye yönlendirdi. Çin’deki derin felsefi yaklaşımlar da bu sayede gelişti. En az 3000 yıllık olan ve kadim Çin felsefelerine ilham olan “I Ching” isimli kitap, Çin bilgeliğinin temelini anlatırken dört ana kavram kullanıyor: boşluk, varlık, Yin Yang ve değişim. I Ching’e göre boşluk, evrenin varlıktan önceki ilk hâli ve tanımlanması mümkün değil. Varlık ise evrenin boşlukta bir girdap hâlinde dönmesi ve o kaos içinde yoğunlaşması ile oluşmuş.
Evrenin boşlukta bir girdap hâlinde dönmeye başlamasının bir sebebi var: Yin ve Yang’ın enerjisi.
Birbirine çok yakın olan ama asla kesişmeyen bu iki enerji arasındaki hem itici hem çekici güç, boşluktaki girdabı oluşturmuş. Dolayısıyla tüm evren, bu iki gücün yani zıtlığın enerjisini taşıyor. I Ching’deki en önemli kavramlardan biri olan değişim ise Yin ve Yang’ın kendi aralarında azalıp artmasının bir sonucu. Zıt kuvvetler arasındaki enerji, sürekli değişebilir. Evrendeki her şey, bir değişim ve dönüşüme tabi.
I Ching’den ilham alan ama farklı yönlere doğru gelişen Konfüçyüsçülük ve Taoculuk gibi birçok Çin felsefesi var.
Konfüçyüs, huzur içinde yaşayabilmek için kaosun bitirilmesi ve bir toplum düzeni yaratılması gerektiğini savunuyordu. Lao Tzu ise katı düzenlerin insan tabiatına göre olmadığını, eskiden olduğu gibi küçük insan topluluklarının kurduğu köylerde bağımsız yaşamanın daha uygun olacağını öne sürüyordu.
Taocu felsefe, Lao Tzu’nun fikirleri üzerinden filizlendi. Lao Tzu; “Tao Te Ching” adlı kitabında varlık, uzun, kolay, sıcak ve aktif gibi kavramları Yang olarak kabul ediyordu. Yokluk, zor, kısa, soğuk ve pasif gibi negatif kavramlar ise Yin’di. Evrendeki varlık-yokluk, uzun-kısa, önce-sonra, zor-kolay gibi tüm zıtlıkların birbirini tamamladığı; birbirleri sayesinde anlam kazandığı fikrini işliyordu. Evrenin özündeki kaosun doğal akışına uyum sağlamak gerektiğini savunan Taoculuk’un kökleri çok daha önceki yüzyıllara dayansa da popülerleşmesi MÖ 3. yüzyılda Çin’de kurulan Yin Yang Okulu sayesinde oldu. Okulun kurucusu Zou Yan, yaşamın beş aşamadan geçtiğini savunuyordu: ateş, su, hava, toprak ve odun. Bu aşamalar, Yin Yang ilkelerine göre sürekli değişiyordu. Evrenin özündeki değişimi sağlayan bu ilkeler, Yin Yang felsefesinin de özü olduğu için onlara kısaca değinelim.
1.
Her kutup, birbirine karşıttır.
Yin ve Yang’ın iki farklı kutup olduğuna değinmiştik. Evrendeki tezahürleri olan sıcak-soğuk, gece-gündüz, karanlık-aydınlık gibi kavramların arasındaki karşıtlık; Yin Yang’ın birinci ilkesi. Çünkü evreni var eden girdabın sebebi bu zıtlık.
2.
Kutuplar, zıtlıklarına rağmen kusursuz bir döngü içerisinde birbirlerine bağımlıdır.
Bu ilkeyi de yine Yin ve Yang’ın hayatımızdaki tezahürleri üzerinden açıklayalım. Hüzün ve mutluluk, tamamen karşıt iki duygu olsa da var olabilmek için birbirine ihtiyaç duyar. Hüznün olmadığı bir hikâyede mutluluk sıradanlaşır. Hüzün bittiğinde mutluluk, mutluluk sona erdiğinde ise hüzün ortaya çıkar. Tıpkı gece ve gündüz gibi.
3.
İki zıt kutup, birbirini beslediği gibi tüketebilir de.
Yin ve Yang arasındaki dengenin korunması için biri artarken diğeri azalmak zorunda. Aydınlık artmaya başladığında karanlık azalır ve aydınlık azaldığında karanlık çoğalarak geri döner.
4.
Her kutup, karşıtını içinde barındırır.
Yin Yang işaretinde siyahın üzerindeki beyaz nokta ve beyazın üzerindeki siyah nokta, bu ilkeyi temsil eder. Lao Tzu; Tao Te Ching’te Yin Yang sembolünün siyah kısmını, yani Yin’i pasif, gizemli ve dişil olarak tanımlar. Yang ise aktif, görünür ve eril özellikler taşır. Evrende zıtlığın ve tamamlanışın en açık örneklerinden biri olan kadınlar ve erkekler, birbirlerinin karakteristik özelliklerini doğuştan barındırır.
5.
Her kutup, kendi içerisinde sonsuz sayıda alt kutbu barındırabilir.
Bu ilkeyi doğuran, Yin ve Yang’ın göreceli oluşu. Sıcak; hepimiz için aynı olmadığı için kendi içerisinde ılık, yakıcı gibi derecelerle tanımlanabilir. Aynı şekilde soğuk da sıcağın alt kutuplarının karşıtı olan serin ve dondurucuyu içinde saklar. Bu alt kutuplar da Yin ve Yang’ın sonsuz sayıdaki tezahürleri arasında.
Yin Yang Sembolü Neyi Temsil Eder?
Yin Yang efsanesinin günümüzde bu kadar popüler olmasının nedenlerinden biri, hiç şüphesiz ki sembolü. Bir daire içerisindeki siyah-beyaz kutuplardan ve içlerindeki karşıt renkli iki noktadan oluşan Yin Yang sembolüne veya sembolün anlamına dair yeterince derin olmayan yaklaşımlara her yerde rastlayabiliyoruz. Oysa semboldeki her bir detay, Yin ve Yang ilkelerinden birini temsil eden derin anlamlar içeriyor. Semboldeki siyah ve beyaz renkler, karşıtlık ilkesinin işareti. Üzerlerindeki noktalar, her kutbun karşıtını içinde barındırdığını ve onu beslediği gibi kısıtlayabileceğini de gösteriyor. Sembolün daire şeklinde tasarlanmasının ve Yin ile Yang’ın ters S’yi andıran bir çizimle ayrılmasının da özel bir anlamı var. İki kutba birer damla şekli veren bu çizim, Yin ve Yang’ın sürekli olarak birbirine doğru aktığı bir girdap izlenimi uyandırıyor.
Evrenin temelindeki değişim ve dönüşümün küçük detaylarla bu kadar güzel ifade edilmesi sizce de büyüleyici değil mi?