tük kadını seçme ve seçilme hakkı

Türk Kadınına Seçme-Seçilme Hakkının Verilmesi: 5 Aralık Kadın Hakları Günü

Yin yang felsefesi, evrendeki her şeyin denge üzerine oluştuğunu söyler. Bu felsefeye göre her şey ‘bir’ bütünü tamamlayan unsurlardır. Ve bu unsurlar eşit seviyede olduğunda hayat kolayca akışa geçer. Ancak günümüz toplumlarına baktığımızda bu dengenin kaybolduğunu ve kişilerin cinsiyetleri, cinsel tercihleri, ırkları, ten renkleri sebebiyle ayrımcılığa uğradığını görüyoruz. Bu ayrımcılığın en yoğun yaşandığı alanlardan biri de maalesef kadın hakları. Eşitsizliği ortadan kaldırarak dengeyi yeniden yakalamak için kadınların hem kendi hayatlarında hem de toplumda söz sahibi olmasını temeline alan, Atatürk önderliğinde Türk Kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesi işte bu anlamda oldukça önemli bir yapı taşıdır. Gelin bu süreci birlikte inceleyelim:

Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkı Verilmesi

Kadınların her alanda olduğu gibi siyasette de görünürlük kazanabilmeleri için uzun süren, büyük bir mücadele vermeleri gerekti. Tüm bu mücadelenin sonucunda 3 Nisan 1930 tarihinde belediye seçimlerine katılma hakkı elde eden Türk kadını, 5 Aralık 1934’te milletvekili seçme ve seçilme hakkı kazandı. Bu sebeple her yıl 5 Aralık tarihi, Kadın Hakları Günü olarak kutlanıyor.

Dönemin kadınları; bu büyük kazanımı kutlamak için meydanlarda toplandı ve sloganlar attı çünkü kadının kendi sözünü, kendi fikirlerini söylemeye başladığı yepyeni bir dönem başlamıştı. Her şeyden önce siyasi temsilde kadın ve erkek eşitliği için büyük bir farkındalık ortaya konmuştu.

Türkiye; kadınlara seçme ve seçilme hakkını Fransa ve İtalya’dan 11, Romanya’dan 12, Bulgaristan’dan 13, Belçika’da 14 ve İsviçre’den 36 yıl önce tanıyarak cinsiyet eşitliği konusunda büyük bir adım attı. Sonrasında Türk Medeni Kanunu’nda kadın haklarına yönelik düzenlemeler de yaptı.

Atatürk ve Kadın Hakları

Kadınlar; Atatürk’ün öncülük ettiği Cumhuriyet devrimleriyle gelen sosyal, kültürel ve hukuki haklar sayesinde büyük ölçüde erkeklerle eşit olanaklara sahip oldu. Atatürk, seçme ve seçilme konusunda Türk kadınının kazandığı zaferi şöyle aktarıyor: “Bu karar, Türk kadınına sosyal ve siyasal hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak lazım gelecektir.”

Kadınların seçme ve seçilme hakkı elde etmesinin üzerinden neredeyse bir asır geçmiş olsa da günümüzde hâlâ bu konuyu gündemde tutmamız ve kadın hakları konusundaki farkındalığı artırmamız gerekiyor. Çünkü her ne kadar kadınlar ve erkekler kâğıt üzerinde eşit haklara sahipmiş gibi görünse de siyasette kadın temsil oranının yeterli seviyede olmadığı ortada. Dolayısıyla -ortada kazanılmış haklar olsa da- kadınlar temsil noktasında hâlâ eşitsizliğe maruz kalıyor.

Cinsiyet Ayrımcılığı Hiçbir Yere Gitmedi

Cinsiyet ayrımcılığı, bir toplumda veya kurumda, bireylerin cinsiyetleri sebebiyle eşit haklara sahip olamamasına yol açıyor. Hatta bu yüzden onların gelişimini ve refahını engelliyor. Cinsiyet ayrımcılığının en yaygın nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:

  • Toplumda yaygın olarak kabul edilen ataerkil cinsiyet rolleri bulunuyor. Bu rollerin bireyler üzerindeki baskısı, yönetim temsilinde kadın oranının artmasını engelliyor.
  • Cinsiyet eşitsizliği ve cinsiyet ayrımcılığı, geçmiş dönemlerden bu yana, toplumda geniş bir kitle tarafından kabul görüyor. Bu sebeple ne yazık ki olağanlaştırılmış durumda.
  • Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için yeterince çalışma yürütülmüyor. Bu durum, çözüme yürümemize ket vuruyor.
  • Cinsiyet ayrımcılığı, yeterince cezalandırılmıyor. Üstelik ekonomik, sosyal ve politik nedenlerle destekleniyor.
türk kadınına seçme ve seçilme hakkı
Tima Miroshnichenko

Siyaset, bu ayrımcılığın en yoğun yaşandığı alanların başında geliyor. Konuyla ilgili yapılan araştırmalar, kadın aday ve temsil oranının hem Türkiye’de hem dünyada çok düşük olduğunu sonuçlarıyla ortaya konuyor:

  • Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) ve Parlamentolar Arası Birlik (IPU) tarafından yayınlanan Siyasette Kadın 2021 Haritası verilerine göre dünyada kadın milletvekili oranı %25,5.
  • Kadınların devlet başkanı pozisyonunda olduğu ülkelerin oranı yalnızca %5,9.
  • Türkiye, kadın milletvekili oranı listesinde dünyada 129. sırada yer alıyor.
  • 2022 verilerine göre Türkiye’de, meclisteki 580 milletvekilinden yalnızca % 17,41’i kadınlardan oluşuyor.

Kadınların karar alma mekanizmaları söz konusu olduğunda katılım oranları yeterli değil. Sağlık, hizmet ve bakım alanında bu oran daha iyi bir noktadayken kadınların siyasi iradede söz sahibi olabilmesi için daha fazla çalışmak gerekiyor. Eşitlik sağlanıncaya kadar pozitif ayrımcı planların yürürlüğe konması ve parti tüzüklerinin eşitlik doğrultusunda düzenlenmesi önemli.

Ayrımcılık ve cinsiyet eşitsizliği; yalnızca siyasi temsilde değil, birçok alanda yaşanıyor:

Eğitimde Cinsiyet Ayrımcılığı

UNESCO‘nun yaptığı araştırmalara göre dünyada 118,5 milyon kız ve 125,5 milyon erkek çocuk okula gitmiyor. Kadınlar, hâlâ okuyamayan tüm yetişkinlerin neredeyse üçte ikisini oluşturuyor. Ülkemizde ise kız çocuklarının eğitim alması, kızların erken yaşta zorla evlendirilmesi ve onların okutulmasına karşı çıkan gelenekler gibi nedenlerle, erkeklere göre daha fazla engelleniyor.

İş Hayatında Cinsiyet Ayrımcılığı

Eşit işe eşit ücret talebi, son dönemlerde görünürlüğünü daha çok artırmış olsa da yasal açıdan yeterince desteklenmediği için henüz amacına ulaşmış değil. Genellikle aynı pozisyonda çalışan erkeklerin maaşı, daha yüksek olurken kadınlar, birçok farklı neden yüzünden daha düşük maaşla istihdam ediliyor. Eğitim, deneyim, uzmanlık gibi sebepler bahane edilerek ya da şirketteki ücretler gizli tutularak ücretlendirmede ayrımcılık yapılıyor.

Çalışma yaşamında cinsiyet ayrımcılığı, kadınların daha az gelir elde etmesine ve iş dünyasında daha az yer almasına sebep olan en büyük etkenler arasında bulunuyor. Bu konuyu istatistiklerle ele almak gerekirse 2021 TÜİK araştırma sonuçlarına göre kadınların istihdam edilme oranı %26,3 iken erkeklerde bu oran %59,8 oldu. Yükseköğretim mezunu kadınların işgücüne katılım oranı %65,6’da kaldı.

Sosyal Yaşamda Cinsiyet Ayrımcılığı

Sosyal hayatta olumlu anlama gelen ifadeler, “erkeklik” üzerinden tanımlanırken hassas ve aşağılayıcı ifadeler, “kadın” olmakla ilişkilendiriliyor. Örneğin; erkek olmayı, insan/adam olmakla özdeşleştiren ve herkesi kapsama iddiasıyla kadını görünmez kılan ifadeler; toplumda yaygın olarak kullanılıyor. İnsanoğlu ve sözünün eri gibi söylemlerle erkeklik yüceltiliyor. Oysa bu sırada beceriksizce yapılan işler, “kız gibi yapmak” gibi ifadelerle kadınlara yükleniyor. Ayrıca bazı mesleklerin sadece erkeklere ait olduğu fikrinden yola çıkılarak “kadın gazeteci, kadın başbakan” gibi vurgularla kadın olmak ötekileştiriliyor.

Cinsiyet Ayrımcılığına Karşı Neler Yapabiliriz?

Kadınlar, “modern” diye adlandırdığımız günümüzde bile birçok alanda erkeklerden daha az hak ve fırsata sahip olsa da bu durumu değiştirmek mümkün. 2017’de Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından yürütülen bir araştırma; kadınların, erkeklerin erişebildiği kaynakların yalnızca %68’ine sahip olduğunu ortaya koydu. Bu konudaki iyileşme hızına bakacak olursak cinsiyet eşitliğini sağlamak için önümüzde daha 100 yıl var.

Bu araştırmalar, göz korkutucu olsa da dünyanın birçok yerinde cinsiyet eşitsizliğine ilişkin farkındalık artıyor. Aslında cinsiyet ayrımcılığını ortadan kaldırmak için ihtiyacımız olan tam da bu: Her şeyden önce farkındalık kazanmak. Sonrasında bu farkındalığı doğru adımlarla desteklemeye ihtiyacımız var. Basit ve küçük adımlarla “Cinsiyet ayrımcılığı nasıl önlenir?” sorusuna hızlı çözümler oluşturabiliriz:

Ev işlerini ve çocuk bakımını eşit olarak paylaşın

Gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere ev işleri ve çocuk bakımı kadının görevi olarak görülüyor. Dolayısıyla herhangi bir getirisi olmadan saatlerce bu işleri yapıp düzeni sağlayan kadınların omuzlarına çok fazla yük bindiriliyor. Bu da kadınların işteki verimliliğinin düşmesine neden oluyor. Oysa ev işlerinin ve çocuk bakımının, kadın ve erkeklerin ortak sorumluluğu olduğunu fark etmek ve bu bilinçle hareket etmek gerekiyor.

Kadına yönelik şiddeti göz ardı etmeyin

Şiddet, cinsiyet ayrımcılığının gözle görülebilen sonuçlarından biri ancak şiddet, yalnızca fiziksel değildir. Sözlü saldırılar, manipüle edici konuşmalar, psikolojik taciz de şiddettir ve bunların farkında olmak gerekir. Şiddete uğrayan kadınların yaşam standartlarının artırılması ve bu kadınların gerekli desteği alabilmesi için devletin destekleyici ve önleyici eylem planlarını yaygınlaştırması gerekiyor.

Anne olan kadınların istihdamına katkıda bulunun

Kadınların en büyük meziyetini “üreyebilmesi” olarak gören toplum, konu iş hayatına geldiğinde bu durumu bir dezavantaj olarak görebiliyor. Doğun izni alma ihtimali olduğu için kadınları işe almayan işverenlere yönelik denetimin ve yaptırımlarının artırılması, kadınların iş hayatında daha aktif rol almalarını sağlar.

Kadınları “anne, kardeş, bacı” gibi sıfatlarla tanımlamayın

Kadınların birer birey olarak görmek yerine onları erkeklerin uzantısı olarak kabul eden zihniyeti değiştirmek gerekiyor. Özellikle siyasette kadınları “anne, kardeş, bacı” gibi korunmaya muhtaç sıfatların arkasına yerleştirmekten uzak durmak ve masum görünse de bu durumun arkasındaki mantığı doğru anlamak önemli.

Cinsel taciz ve ırkçılığa karşı sıfır tolerans gösterin

Türkiye’de renkler üzerinden cinsiyet ayrımcılığı ve farklı milletlerden kadınların iş yerinde karşılaştığı cinsel taciz oranı, son yıllarda artış gösteriyor. Bu gibi durumlarda yasaların kadınların yanında olması, caydırıcı cezaların keskin ve hızlı şekilde verilmesi gerekiyor.

Cinsiyet ayrımcılığı konusunda tüm bu sorunların farkında olmak ve çözüm için doğru adımları atmak, kadın ve erkek eşitliğinin sağlanması açısından büyük önem taşıyor.

“Kadın erkek eşit, yan yana ve birlikte üreterek yürüyeceğiz.”.

Daha Fazla İçerik
Cilt Bariyeri Nedir ve Nasıl Güçlendirilir?