Menstrüel Döngü Aşamaları
Poppie Pack

Menstrüel Döngü Aşamalarında Bedenimiz Bize Ne Söylüyor?

Menstrüel döngü; her sağlıklı kadının bedeninde gerçekleşen, tamamen doğal bir süreç. Her ay, vücut birtakım fazlardan geçerek kendini hamileliğe hazırlar ve yeni bir hayatın başlamasına imkan sağlayan bir yumurta oluşturur. Döngü, gebelik durumu söz konusu olmadığında halk arasındaki yaygın kullanımıyla “aybaşı” yaşanarak tamamlanır. Menstrüel döngü fizyolojisini yakından tanımak, kadınların bedenine ve sağlık durumuna ilişkin bilgi sahibi olmasına olanak sağlar. Çünkü menstrüel döngü yalnızca gebelik ve adet görme ile ilgili ipuçları değil, aynı zamanda bedenin işleyişine dair cevaplar da verebilir.

Menstrüel Döngü Nedir?

Menstrüel döngü, kadın bedeninin her ay yeniden kendini hamileliğe hazırladığı bir süreç olarak tarif edilebilir. Bu tekrarlanan süreçler, ilk adet görmeyle yani ergenlik döneminde başlar ve menopoza girilene kadar devam eder. Menstrüel döngünün işleyişi, reglin ilk gününde başlar ve bir sonraki ay gerçekleşecek olan reglin ilk gününe kadar sürer. Genel olarak 24 ila 38 gün arasında gerçekleşir. Bu gün aralıkları, kişiden kişiye değişebilir. Aynı kadın için de ergenlik döneminden menopoza kadarki zaman içerisinde pek çok etkene bağlı olarak menstrüel döngü sürelerinde değişimler görülebilir. Özellikle ergenlik döneminde başlayan reglin ilk zamanlarındaki döngü uzunluğu ile menopozun başlayacağı döneme yaklaşıldığındaki döngü uzunluğu arasında bedendeki değişimlere bağlı olarak farklılıklar yaşanır.

Menstrüel Döngü Aşamaları Nelerdir?

Menstrüel döngü, hormon seviyeleri ile doğrudan ilişkili. Çünkü vücut, bir aylık döngü boyunca kendini hamileliğe hazırlarken hormon seviyelerini de buna göre dengeler. Döngü, hormonlarla bağlantılı olarak gerçekleşen aşamalardan meydana gelir. Adet, foliküler, ovulasyon ve lüteal dönem diye adlandırılan, toplamda 4 aşama tamamlandığında menstrüel döngü de tamamlanmış olur ve yeni ayın döngüsü başlar.

1.

Menstruasyon (Adet) Dönemi

Menstrüel döngünün ilk aşaması, adet dönemi. Hamileliğe hazırlanan vücut, bir döllenme olmadığı takdirde hamilelik gerçekleşmeyeceği için progesteron ve östrojen hormonu seviyelerinde düşüş yaşar. Bu hormon seviyelerinin düşüşü ise vücuda adet görme sinyalini gönderir. Adet döneminin neden ve nasıl gerçekleştiğini ise şöyle açıklayabiliriz: Vücut, hamileliğe hazırlık aşamasında bir rahim astarı oluşturur. Ancak döllenme olmadığında vücudun rahim astarına ihtiyacı kalmaz ve bu nedenle kan, mukus ve dokulardan oluşan bu astarla birlikte olgunlaşan ancak döllenemeyen yumurtanın da bedenden atılması gerekir. 

Regl dönemi esnasında ve öncesinde kişiden kişiye değişmek üzere birtakım semptomlar gelişebilir. Bu semptomlar; en genel haliyle kramplar, ağrılı ve şişmiş göğüsler, vücutta ödem ve şişlikler, sinirlilik gibi duygudurum değişiklikleri, baş ağrısı, bel ve karın ağrısı, yorgunluk, kabızlık ya da ishal gibi bağırsak hareketlerinde düzensizliklerden biri ya da birkaçı olabilir. Tüm bu semptomlar, döngünün nasıl gerçekleştiğine bağlı olarak da değişebilir.

Sağlıklı bir kadın, menstrüel döngüsünü verimli bir şekilde geçirdiğinde bu semptomların neredeyse hiçbirini yaşamadan adet dönemini geçirebilir.

Ancak tam aksine hormon seviyelerinde dengesizlik yaşayan ya da PMS sendromunu tetikleyen unsurları taşıyan bir birey, adet öncesinde ve sırasında birçok semptomu birden yaşayabilir. Bu noktada semptomların şiddetine bağlı olarak bir uzman doktora görünmek, menstrüel döngüyü takip etmek, hormonların ve bedenin işleyişine dair farkındalık geliştirmek oldukça önemli.

Adet dönemi, genel olarak 4 ila 6 gün olarak sürer. Adet döneminin ilk günlerinde kanama daha yoğun gelebilir, sonraki günlerde ise miktarında azalmalar görülür. Kanama, ortalama 2-3 yemek kaşığı miktarı kadar olmalı. Daha yoğun kanamalarda bu miktarda artış gözlemlenebilir. Kanama esnasında küçük pıhtıların görülmesi normal kabul edilir. Ancak pıhtıların büyük parçalar haline dönüşmesi, regl süresinin veya kanamanın miktarının artması ve adet döneminin günlük hayatı sekteye uğratacak noktaya gelmesi durumunda uzman bir doktor ile görüşülmesi önerilir.

2.

Foliküler Dönem

Foliküler dönem için yeni yumurtanın olgunlaşma süreci diyebiliriz. Adet döneminde vücut, döllenemeyen yumurtayı ve rahimde oluşturduğu dokuları atarken bir yandan da foliküler dönemi başlatır. Evet, foliküler dönem adetle birlikte başlar ve yumurtlamanın başladığı ilk güne kadar olan sürede gerçekleşir. Regl dönemi yani kanama bittikten sonra beyin, FSH hormonunun (yumurta foliküllerini uyaran hormon) serbest bırakılması adına hipofiz bezine sinyaller gönderir. FSH hormonu ile birlikte yumurtalıklarda çok sayıda folikül yumurta üremeye başlar. Sürecin sonunda bu foliküllerin arasından yalnızca bir, nadiren iki adet yumurta; sağlıklı bir şekilde olgunlaşır. Olgunlaşan folikül yaklaşık 1 cm büyüklüğünde olur ve büyüme aşamasında östrojen üretmeye başlar. Östrojen hormonunun miktarı ise yumurtalama evresinden hemen önce en yüksek haline ulaşır. Olgun folikül yumurta haricinde serbest bırakılan ve olgunlaşmamış diğer foliküller ise vücut tarafından geri emilir. Rahim astarını kalınlaştırıp östrojen artışına sebep olan ve vücudu hamileliğe hazır hale getiren de olgunlaşmış olan sağlıklı foliküldür. Foliküler dönemin süresi, bireylerin hormon seviyelerine bağlı olarak değişebilir. Ancak 28 gün süren tipik bir menstrüel döngüde yaklaşık 15 ya da 16 gün sürer. Kadınlar; bu dönemde daha üretken, daha dışa dönük hissedebilirler. Değişen hormonlarla birlikte cinsel arzular da tetiklenip artabilir.

3.

Ovulasyon Dönemi

Ovulasyon yani yumurtlama dönemi, foliküler ve lüteal fazı bölen dönem olarak tarif edilebilir. Foliküler dönemde FSH hormonuyla çok sayıda folikül yumurta oluşur ve yumurtaların oluşumu östrojen seviyelerini yükseltir. Östrojen seviyelerinin yükselmesiyle birlikte hipofiz bezi, yumurtaların gelişiminde önemli bir rol oynayan LH hormonunu (luteinleştirici hormon) serbest bırakması için uyarılmaya başlar. Bu sayede ovulasyon dönemi başlamış olur. Kadın bireyler, menstrüel döngüleri esnasında yalnızca ovulasyon döneminde hamile kalabilir. Çünkü bu dönemde yumurtalıkta 2 cm çapına ulaşmış olan olgun bir yumurta bulunur. Döllenmeye hazır olan yumurta, rahim tüpünden çıkar ve rahime geçiş yapar. 

Ovulasyon dönemi, döngünün tam ortasında 12. ve 16. günleri arasında gerçekleşir. Bu dönemde, spermi yumurtaya doğru hızlı bir şekilde göndermeye yarayan mukus üretimi başlar. Aynı zamanda bu mukus, vajinal akıntı olarak dışarı atılır. Sağlıklı bir mukus, renksiz ve kaygan, çiğ yumurta beyazına benzeyen bir yapıya sahip olur. Vajinal akıntının farklı renklerde ve yoğunlukta olması enfeksiyon gibi sağlık problemlerinin yaşandığının habercisi olabilir. İç çamaşırda ya da tuvalet kağıdında vajinal akıntı görülmeye başlandığında yumurtlamanın en yoğun olduğu döneme girildiği anlaşılabilir. Ayrıca ovulasyon döneminde libido artışı da yaşanabilir. Ruhsal olarak daha uyumlu ve yaratıcı hissedilir. Vücut sıcaklığında rahatsız etmeyecek düzeyde, hafif bir artış olur.

4.

Lüteal Dönem

Lüteal faz, ovulasyon döneminde adet dönemine kadar olan döneme işaret eder. Lüteal dönemde hormon seviyelerindeki artış devam eder. Özellikle progesteron hormonu, bu aşamada en yüksek haline ulaşır. Progesteron hormonunun artmasıyla rahim kalınlaşır ve döllenmiş yumurtanın tutunmasına hazır hale gelir. Aynı zamanda hamilelik ya da adet için de çok hazır hâldedir. Rahim kaslarının kasılmasında rol oynayan prostaglandin hormonu da en yüksek seviyeye ulaşır ve bu hormonun fazlalığı, adet sancılarına sebep olur. Ancak lüteal fazda döllenme olur ve hamilelik oluşursa düşük yaşanmaması adına prostaglandin hormonunun üretimi durur. Döllenme olmaz ise diğer hormonların üretimi durur ve seviyelerinde düşür başlar. Bu yüzden artan prostaglandin hormonunun etkisiyle rahimdeki astar doku başlar ve yeni bir adet dönemi başlar. Son olarak lüteal fazda hamilelik başlamadığı takdirde adet dönemi öncesi belirtiler yaşanabilir. Adet dönemi öncesinde yaşanan semptomlar, PMS sendromu yani premenstrüel sendrom olarak tabir edilir.

PMS Sendromu

PMS sendromu, adet döneminden bir hafta kadar önce başlayan semptomlar olarak tarif edilebilir. Adet görmeye başladıktan sonra bir ya da iki gün devam etmesi normal görülür. Fiziksel ve psikolojik semptomların ortaya çıktığı PMS sendromunun birçok nedeni olabilir. Günümüzde hâlâ bu sendromun kesin olarak neden yaşandığı ve PMS sendromuna neyin ya da nelerin sebep olduğu bilinmiyor ama olası yaygın sebeplerinden söz etmek mümkün.

PMS sendromu, ilk olarak hormon seviyelerindeki dengesizlikler sonucunda ortaya çıkabilir. Progesteron ya da östrojen hormonu seviyelerindeki dengesizlikler, fazlalık ya da eksiklik durumlarında görülebilir. Yetersiz beslenme sonucunda gelişen beslenme eksiklikleri, stres, hormon seviyelerindeki ani değişimler, prostaglandin hormonunun aşırı yüksek olması, dış etkenler ve daha birçok etkenin PMS sendromunun yaşanmasına neden olabileceği düşünülüyor. PMS sendromu esnasında ise fiziksel ve psikolojik olarak birçok semptom ortaya çıkıyor. Peki bu semptomlar neler?

  • Göğüslerde şişkinlik, ağrı ve hassasiyet yaşanabilir.
  • Karın bölgesinde rahatsızlık hissi oluşturan bir gerginlik veya şişkinlik meydana gelebilir.
  • Libido artışı ya da tam aksine düşüşü yaşanabilir.
  • Bazı gıdalara, özellikle yağlı ve tatlı gıdalara karşı iştah artışı görülebilir.
  • İshal ya da kabızlık yaşanabilir.
  • Vücutta ödem oluşabilir. Buna bağlı olarak kilo artışı görülebilir.
  • Uyku problemleri yaşanabilir. Uyuma isteğinde artış görüldüğü ya da uykuya geçmede zorluklar yaşandığı için hâlsiz ve bitkin hissedilebilir.
  • Baş ağrısı, baş dönmesi ya da nadiren bayılma görülebilir.
  • Akne artışı yaşanabilir.
  • Vücutta tüylenme görülebilir.
  • Öfke, kaygı, sinirlilik halinde ani artışlar başlayabilir.
  • Depresyon belirtileri gözlemlenebilir.
  • Odaklanma problemi, hiperaktiflik, ruh halinde ani değişimler yaşanabilir.

Sebebi kesin olarak belirlenemeyen PMS sendromunun semptomlarını hafifletebilmek adına birtakım yöntemler denenebilir. Adet dönemine yaklaşıldığında kafein ve alkol tüketimi azaltılabilir, hatta bırakılabilir. Çünkü kafein ve alkolün PMS semptomlarına yol açabileceği düşünülüyor. Aynı zamanda kafein, kan damarlarının daralmasına sebep olur ve bu sebeple regl sancısına sebep olan krampları daha yoğun hale getirebilir. Alkol ise hormonların düzensizleşmesine ve PMS semptomların daha yoğun yaşanmasına sebep olabilir. Bu süreçte tuzlu gıdalar, süt ürünleri, kırmızı et, şeker ve rafine karbonhidratların tüketimine ara verilebilir. Hormonların dengelenmesine yardımcı olabileceği için egzersiz yapmaya ağırlık verilebilir. Yorucu olmayan, hafif bir yoga akışı uygulamak hem PMS semptomlarını hem de regl sancısını azaltabilir.

Daha Fazla İçerik
lapis lazuli tasi
Lapis Lazuli Taşı Faydaları ve Özellikleri