Evrendeki her canlı, bir bütünün parçasıdır. Birlik felsefesinin özünü oluşturan bu cümle -aslında- bizlere çok önemli bir şeyi hatırlatıyor; bu bütünü oluşturan her canlı eşit yaşam haklarına sahip olmalıdır çünkü varoluşumuz ‘dengeli bir paylaşım alanı’ içinde yaşamak üzerine kuruludur. Fakat bu dengeyi bozan ve birinin diğerinden daha üstün olduğu düşüncesinden hareketle ortaya çıkan ayrımcılık biçimleri -maalesef- geçmişten günümüze birçok alanda varlığını sürdürüyor. Toplumsal yaşamda cinsiyetçilik, ırkçılık, LGBTQ+ fobi ve türcülük gibi farklı biçimlerde kendini gösteren ayrımcılık; iş yaşamına da -en görünür şekilde- ücret eşitsizliği olarak yansıyor.
Tarihin birçok döneminde cinsiyete bağlı ücret eşitsizliği, önemli bir mücadele alanı oldu. Bugün ise hâlâ dünyada ve Türkiye’de cinsiyete bağlı maaş eşitsizliğine karşı “eşit işe, eşit ücret” talebiyle verilen mücadele devam ediyor.
Dünyada Cinsiyete Bağlı Maaş Eşitsizliği

Gender pay gap, yani cinsiyete bağlı maaş eşitsizliği; kadınların erkeklerle aynı sektör ve sermaye altında, erkeklerle eşit verim göstererek çalışmalarına rağmen daha düşük ücretlere tâbi tutulmasından doğar. Bu noktada “Gender gap ne demek?” sorusuna cevap verecek olursak gender gap, toplumsal cinsiyet eşitsizliği anlamına geliyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği hem biyolojik hem de seçilim sebebiyle toplumda kendini gösterebiliyor. Bu eşitsizlik, kadınlara -erkeklerden farklı olarak- aile, iş ve sosyal yaşamlarını olumsuz etkileyebilecek bazı sorumluluklar yüklüyor. Bu bağlamda kadının birincil sorumlulukları; evi idare etmek, çocuk ve yaşlı bakımını üstlenmek gibi görevler oluyor.
Tarihsel süreçte kadınların emeğinin ücretlendirilmeye başlanması, Sanayi Devrimi’ne denk gelir. Bununla birlikte kadına biçilmiş, birincil sorumluluklarının yanında kadınların eğitim ve iş yaşamına dâhil olması ise dünya genelinde 1950’ler ve sonrasına tekabül ediyor. Ancak o tarihlerde kadınların eğitime ulaşabilme imkânları, erkeklere kıyasla oldukça düşüktü. Öğretmenlik, sekreterlik, fabrikalarda kontrol ve el becerisi gerektiren işler gibi sınırlı alanlarda çalışma yürütebiliyorlardı. Üstelik kadınların bazı alanlarda çalışabiliyor olması, kariyer yapabilmeleri fikrinden uzak, yalnızca para kazanmaları amacı taşıyordu. Bir iş kolunda yükselebilme ve kariyer sahibi olma imkânı, sadece erkeklere sunulan bir ayrıcalıktı.
1950 ve 1960’lı yıllarda iş hayatında kadın erkek eşitsizliği; kadınların eğitime ulaşma olanağının olmaması ve belli iş alanlarında çalışabilmeleri, az sayıda kadının iş yaşamına katılabilmesi, ücret eşitsizliğinin yasal olması ve toplumsal cinsiyet normlarıyla ilişkiliydi. 1960’ları takip eden yıllarda, kadın hareketinin dünya genelinde güçlenmeye başlamasıyla birlikte kadınlar, birçok yeni meslek alanında ve üniversite bünyelerinde var olmaya başladı.
Kadın hareketi; iş ve sosyal yaşamda birçok kazanım elde edilmesini sağladı. Ancak kadının birincil toplumsal rolü anneliğe olan ataerkil bakış açısı, çok güçlü bir şekilde yerini korumaya devam etti.
Yapılan anketlere göre babaların çalışması, annelerinse iş yaşamına ara verip çocuğa bakması yönündeki düşünce, Amerikalıların %70’i tarafından kabul görüyordu. Farklı birçok ülkede çocuk bakımına ilişkin yapılan araştırmaların ortak sonucu, evi idare etme ve çocuk bakımını üstlenmeyle birlikte, mesleğine ara vermek durumunda kalan kadınların kariyer sahibi olma şanslarını kaybettiklerini gösteriyor. Üstelik aynı süreçte erkekler, statü ve maaşlarında iyileştirmeler alarak kariyer basamaklarını tırmanmaya devam ediyor. Bu durum, cinsiyete bağlı ücret eşitsizliğinin başka bir yüzü olarak karşımıza çıkıyor.
Dünya genelinde kadınlar ve erkeklerin maaşı, geçmişe kıyasla birbirine yaklaşmış olsa da güncel istatistiklere göre maaşların eşitlendiğini hâlâ söylemeyiz. Gender pay gap oranlarına dair güncel istatistikler ise şöyle:
- 2020 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü’nün yayınladığı, 2018 yılı tarihli Cinsiyete Dayalı Ücret Farkının Ölçümü Raporu‘na göre kadın erkek ücret eşitsizliği, dünya genelinde %20 oranında seyrediyor.
- Dünyada kadın erkek eşitsizliğine ilişkin yürütülen çalışmalar, pandemi dönemiyle birlikte kadınların mevcut durumlarının olumsuz etkilediğini söylüyor. 2021 yılı OECD Raporu, gender pay gap oranının gerilediğini gösteriyor.
- Bu rapora göre, ücret farkı dışında bir diğer dezavantaj ise çalışan kadınların çocuk bakımına ayırdığı süre. Pandemi öncesinde kadınlar, çocuk bakımıyla 6 saat kadar ilgilenirken bu süre, pandemi sonrasında 7,7 saatten daha yüksek görünüyor.
Türkiye’de Cinsiyete Bağlı Maaş Eşitsizliği
Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de kadınlar; kadın erkek maaş eşitsizliği, iş yaşamına katılma ve ileri pozisyonlarda görev alma konularında dezavantajlı konumda. Türkiye’de kadınların iş yaşamında uğradığı ayrımcılıklara ilişkin verileri şu şekilde sıralayabiliriz:
- 2020 yılında yayınlanan Dünya Ekonomik Forumu Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu cinsiyet eşitsizliği verilerine göre Türkiye, 153 ülke arasında 130. sırada yer alıyor.
- 2020 yılında yayınlanan, 2018 yılının verileri eşliğinde hazırlanan Cinsiyete Dayalı Ücret Farkı Araştırma Raporu‘na göre cinsiyete bağlı maaş eşitsizliği oranı, Türkiye’de %15,6 olarak tespit edildi. Bu oranın COVID-19 salgınıyla arttığı düşünülüyor.
- Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Cinsiyete Dayalı Ücret Farkının Ölçümü Türkiye Uygulaması araştırmasına göre maaş eşitsizliği oranları, kayıt dışı ve kayıtlı çalıştırılmaya bağlı da değişiklik gösteriyor. Kayıt dışı çalışan kadınlar %24,2, kayıtlı çalışanlar ise %11,5 oranında bir ücret farkına tâbi tutuluyor.
Türkiye’deki kadın hakları ile ilgili bilgi edinmek isterseniz “Türk Kadınına Seçme-Seçilme Hakkının Verilmesi: 5 Aralık Kadın Hakları Günü” başlıklı yazımızdan seçme ve seçilme hakkının tarihsel sürecine göz atabilirsiniz.
Türkiye ve dünya genelinde maaş eşitsizliği her ne kadar öncelikli olarak cinsiyete bağlı gelişiyor gibi gözükse de altında başka ayrımcılık biçimleri de yatıyor. Kadın ve erkek arasındaki ücret eşitsizliği, aynı biyolojik cinsiyetler(kadın-kadın) veya LGBTIQ+’lar ve göçmenler gibi toplumun dezavantajlı grupları arasında da değişiklik gösteriyor. Örneğin anne olan bir kadının ücretli izne çıkmak zorunda kalması, esnek çalışma saatlerine geçmesi ya da iş yerinin çalışan anne rolüne karşı ön yargılı yaklaşımları; anne olan ve olmayan kadınlar arasında da ücret eşitsizliği doğmasına neden oluyor. Bu durum da ekonomik şiddeti doğruyor.
“Şiddet Türleri & Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Farkındalık” konusunda detaylı bilgi edinmek için yazımızı okuyabilirsiniz.
LGBTIQ+ bireyler, salt cinsiyet kimliklerinden ötürü, iş yaşamında ücret eşitsizliği gibi birçok ayrımcılık biçimine maruz kalıyor. Göçmen bireyler ise yerel çalışanlara kıyasla ücret eşitsizliğine tâbi tutuluyor. Ayrıca tüm bu eşitsizlikler, kendi içlerinde de eğitim seviyesine bağlı olarak farklı oranlarda ücret farkı doğurabiliyor.
Cinsiyete Bağlı Maaş Eşitsizliği ile Nasıl Mücadele Edilmeli?

Nasıl mücadele edilmesi gerektiğine dair emsal kararlara, toplumsal mücadelelere ya da popüler örneklere bakmak teşvik edici olabilir. Tarihsel süreç boyunca ücret eşitsizliği ve kadının toplumsal hayatın tamamında uğradığı ayrımcılıklara karşı kadın örgütlenmesi önemli kazanımlar elde etti. Örneğin 1975’te İzlanda’da kadınlar, işlerini bırakıp sokakta bir kadın mücadelesi başlattılar. Binlerce kadının dâhil olduğu bu hareket, toplumun kadın erkek eşitsizliğine olan bakış açısını değiştirebilmesinde önemli bir rol oynadı. İzlanda’daki kadın hareketinin en önemli kazanımlarından biriyse, demokratik bir şekilde, ilk kadın başbakanın seçilebilmesi oldu. İlerleyen yıllarda mücadele, toplumsal rollere yönelik bakış açısında da anlamlı değişimlere katkı sağladı. Böylece önce kadınlara, ardından erkeklere çocuğa bakma izni tanındı.
Ödüllü bir kadın futbolcu olan Megan Rapinoe’nun görünürlüğünü ücret eşitsizliğine karşı ses yükselterek kullanması veya BBC’de uygulanan cinsiyete bağlı maaş eşitsizliğine ilişkin onlarca kişinin dava açması; mücadelenin saha ayağında feyz alabileceğimiz, önem teşkil eden örnekler.
Cinsiyete bağlı maaş eşitsizliğine karşı kazanılmış önemli davalardan biri de İngiltere’de banka yöneticisi olan Stacey Macken’in banka şubesine açtığı dava. Stacey Macken, erkek meslektaşları tarafından psikolojik şiddete maruz kalması ve bankanın cinsiyete bağlı ücret eşitsizliği uygulaması sebebiyle iş yerine tazminat davası açtı. Dava, kadının lehine sonuçlandı ve bankanın İngiltere İş Mahkemeleri tarihindeki en büyük tazminatlardan birini ödemesine karar verdi.
Cinsiyete Bağlı Maaş Eşitsizliği ile Mücadele İçin Bireysel Olarak Neler Yapılabilir?
2020 yılında 18 Eylül gününün Uluslararası Eşit Ücret Günü ilan edilmesi, dünya genelinde “eşit işe, eşit ücret” taleplerinin yükseltilmesi adına başka önemli bir adım. Ancak bugün hâlâ bazı ülkelerde maaş farkında uçurum olması ya da iyileştirilmiş oranlar da olsa bir ücret farkının bulunması, bu konuda mücadeleye devam edilmesi gerektiğine işaret ediyor. Peki, cinsiyete bağlı mücadelede bireysel olarak neler yapılabilir?
- İş yerlerinde maruz kaldığınız ayrımcılıklara karşı ses çıkartarak ve taleplerinizi ısrarla ifade edebilirsiniz.
- Yalnız kendinize yönelik değil, çalışma arkadaşlarınıza karşı yürütülen haksızlığın karşısında da olmaya özen göstermelisiniz.
- Daima, çalıştığınız sektörde size ne kadar ödeme yapılması gerektiğini bilmeli ve altında maaş teklif edildiğinde değerinizi savunmayı tercih etmelisiniz.
- Sektöre ve şirkete kattığınız değerin karşılığını alma bilinci taşımalı, gerekli gördüğünüzde maaş zammı talebinde bulunmaktan kaçınmamalısınız. Başarılarınızı sahiplenmekten ve başarılarınızın karşılığını beklemekten çekinmemeli, kendinizi yetersiz ve değersiz hissetmemelisiniz.
Kişinin başarıyı kendi çabalarıyla elde etmesine rağmen başarılarından şüphe etmesi; kendini yetersiz, değersiz ve başarısız görmesine neden olan Imposter sendromu ile ilgili detaylı bilgi almak için “Imposter Sendromu Nedir, Nasıl Anlaşılır?” isimli yazımızı okuyabilirsiniz.
Toplumsal olarak da kadınların birlikte güçlü olduğu fikrinden hareketle kadın hareketine dâhil olup mücadeleyi güçlendirebilir, bulunduğunuz her alanda “eşit işe, eşit ücret” talebine ilişkin farkındalık çalışmaları yürütebilirsiniz. Mücadele yürütülürken ise toplumsal cinsiyet odaklı yaklaşım sebebiyle ayrımcılığa uğrayan kadınların istediklerinin bir ayrıcalık olmadığı vurgusunu yapmak çok önemlidir.
Çünkü kadınlar ve aslında bu adaletsizliğe maruz kalan herkes, “eşit işe, eşit ücret” ifadesinde de açıkça vurgulandığı gibi yalnızca emeklerinin karşılığını -eşitsizliğe uğramaksızın- almak istiyor.